Genel olarak o facebook grubu değil de, gerçeğin ta kendisi. Çok da komik videolar yok yani olaya dahil olan. Üç-dört ay süreni de çok can sıkıcı.
Verilmesi gereken o kadar çok karar var ki, insan dağılıyor bir süre sonra. Verilecek her kararın bir de sonucunun olacak olması daha da derinlere itiyor insanı.
Okulu bitirmeye yakın, son final sınavları, tez yazma çabaları, tonlarca olay var. Bunlar bittikten sonraki iki üç haftalık süreç aslında eğlenceli. Rahatlıyor insan. Ancak bir de sonrası var. Askerlik mi, yüksek lisans mı, iş mi? Türkiye mi, yurt dışı mı? Askerliği tecil ettirme kararını vermek, aslında bu karardan sonra tamamen işe ya da eğitime odaklanmana izin vermiyor, çünkü akılda hep bir acaba oluyor. Geriye iki seçenek kalıyor. Bir süre sonra maddi durumunun yetersiz olduğunu farkediyorsun, yurtdışında yüksek lisansın yalan olduğunu kabullenmek istemesen de yapacak birşey kalmıyor. Türkiye'de yüksek lisans yapmak da sana anlamsız gelebiliyor. Daha iyisi varken neden düşüğüne razı olasın? Sonra iş arama telaşı sarıyor insanı. Aslında telaş yapmana gerek yok, çünkü daha çok zamanın var. Başlangıçta fazlaca idealistsin. Hangi alanda neler yapmak istediğine karar veriyorsun. Kendinden de eminsin tek başına, kimsenin yardımı olmadan iş bulabileceğine. Ancak senin o özel üniversitende okuyan "facebook arkadaşların" başlıyor yine en etkin oldukları o sosyal paylaşım sitesinde çalışma durumlarını değiştirmeye, ciks takılıp müdür olduklarını yazmaya... İnsanın canı sıkılıyor ancak çok da takılmıyorsun, zaten böyle olacağı belliydi. Arkadaşlarınla konuşurken hala savunuyorsun tabii torpilin kötü birşey olduğunu. Zaman geçiyor bir şekilde. Mülakatlara gidiyorsun arada. Milyon tane soruyu cevaplaman gerekiyor. İçinden geldiği gibi cevaplamak istiyorsun, aslında öyle de yapıyorsun. Dürüstlük de işe yaramayabiliyormuş, farkediyorsun sonradan. Kendini beş yıl sonra nerede gördüğünü, hayatında karşılaştığın o zorluğu ve onu nasıl çözdüğünü defalarca düşünüyorsun. Özgeçmişini okumadan seni mülakata çağıran ve sadece part-time çalışacak birilerini arayan insanlarla bile karşılaşıyorsun. Kurye veya şoförlük ilanları için seni, bir endüstri mühendisini arayanlar bile oluyor. Ancak sakin ve sabırlı davranman gerekiyor, çünkü önyazında öyle yazıyor. Biraz zaman geçince farkediyorsun ki senin elendiğin mülakattan senin yarı özelliklerine sahip biri geçmiş, çünkü o aynı zamanda orada çalışan bir müdür amcanın "referans"ına da sahip. Biri birileri oluyor, sayıları artıyor. Zamanla kafana artık oturuyor bu memlekette torpilsiz dönen az şey var. Pardon, torpil değil o, referans. Bir yanda aklına girip seni devlet memuru yapmak isteyenler, askere göndermek isteyenler, "Ee sizin çocuk naptı bitirdi okulu şimdi napıyo?"cu teyzeler... Ufak bir ara bulup kafanı toparladığında anlıyorsun ki etrafındaki insanlar, akrabaların, arkadaşların, etrafında kim varsa işte sadece konuşuyor. Aynı insanlar seni çok sevenler de olsa, senin iyiliğini düşünenler de olsa bu ülkede çok az şeyin torpilsiz döndüğünü bilenler de olsa sadece konuşuyorlar. Söz şimdiye kadar kendilerini övmek için kullandıkları o iyi kademelerdeki geniş çevreli annelere, babalara, kuzeninin tanıdığının amcasının eniştesinin baldızı müdürlere geldiğinde herkes susuyor. Tek kelime çıkmıyor ağızlarından. İşte şimdi gerçekten yalnızsın! Her koyunun kendi bacağından asılması meselesi... Şimdiye kadar söylenen şeylerden birinin daha gerçekliğini tespit etmiş bulunmaktasın. Ancak gerçekten de şükretmek gerek. Daha kötü durumda da olabilirdin.
Yine de ümidini kaybetmiyorsun tabii. Az da olsa bir umut var referanssız işe girebilmek için. Ne de olsa o kadar yurtdışlarında okudun, o kadar yabancı dil öğrendin. Bir farkın olacak(?). Beklemek zorundasın.